İtalya’nın kuzey doğusunda, doğal güzellikleri ve romantik şehirleriyle dikkat çeken Veneto; tarihi ve sanatsal zenginliği sayesinde her yıl ortalama 60 milyon turisti ağırlıyor. Güneyinde Emilia-Romagna, batısında ise Lombardiya’ya komşu olan Veneto bölgesinin sınırları, nehir ve kanalları takip ederek Po Nehri deltası yoluyla çiziliyor.
Vicenza, Treviso, Padova gibi eşsiz manzaraları ile dikkat çeken küçük şehirlerinin yanında, romantizmin hakim olduğu Venedik ve Verona’yı da kapsayan Veneto; büyüleyici atmosferiyle milyonlarca turistin vazgeçilmezi olarak listelerdeki yerini daima koruyor.
Gondol gezileriyle ünlü Büyük Kanal’ı, Rönesans detaylarını taşıyan mimarisi ve Shakespeare’nin sonelerini gerçeğe çeviren şehir dokusuyla ziyaretçilerine masallarda yazılmış sihirli köşeler sunan Venedik ve Verona; kimilerinin ilham almaya geldiği, bazı çiftlerinse aşklarını büyüttüğü iki güzel şehir. Venedik; pastel renkleri ve daracık sokaklarıyla aşklarını ölümsüzleştirmek isteyenlerin romantik adımlarına ev sahipliği yaparken, Verona ise kendi Romeo’sunu ve Jülyet’ini bulmak isteyenlerin ilk adresi olmaya devam ediyor.
#Sokakları Su Kokan Venedik
Veneto Bölgesi’nin başkenti Venedik’i ilk kez 2012’nin Ocak ayında içime işleyen soğuğuyla birlikte gezmiştim. Öyle keskin bir soğuğu vardı ki fotoğraf çekmek için öncesinde bir kahvede ısınıp, bir fincan Espresso’yu da ayılma amaçlı kafaya dikmek gerekiyordu. Aniden buza dönen havasına, soğuğuyla çöken sisine rağmen, Venedik’in kalbimde oluşturduğu çarpıntıyı çok az yerde hissettim.
Dünya üzerinde suluboya ile yapılmış gibi duran bir şehir varsa, orası kesinlikle burası. Rengarenk atmosferi, mis gibi su kokan havasında, kendini masal şehrinde hissetmek isteyenler için ilk sırada olması gereken yer. Yürüyerek sokaklarında kaybolunacak şehirler vardır ya hani bazen, Venedik onların en güzeli.
Bu yazıyı yazarken, her zaman yaptığım gibi size geziniz için bir rota önermek isterdim; ama burada sağınızdaki daracık sokağa bakıp hayaller kurarken, solunuzdaki köşede kahve içmek için koşacağınız, karşınızdaki kanal manzarasında bir kare daha fotoğrafım olsun diye kameranızı açma telaşına gireceğiniz bir tura başlamış bulunuyorsunuz.
Bu yüzden Venedik konusunda size tavsiyem; istasyonun hemen karşısındaki çarşıdan girip içinizden gelen yöne doğru ilerleyerek, neredeyse her sokak başında bulunan ‘Per Rialto’ (Rialto için) ve ‘Per San Marco’ (San Marco için) tabelalarını izlemeniz. Onlar size kendiliğinden gelişen bir tur oluşturacak, hem de kaybolmanın aslında ne kadar güzel bir şey olabileceğini kanıtlayarak.
Rialto ya da San Marco yolunu takip ederken; geçtiğiniz sokakların hepsi birbirine benzeyen renklerde, küçük köprülerle bir ötekine bağlanıyor. Belki de bugüne kadarki en iyi kadrajınızı yakalayacağınız iki ya da üç karodan oluşan daracık sokaklarda, tarihin ve doğanın en tatlı renklerini keşfedeceksiniz.
Venedik’in romantiği gondollar
Yürürken kanallardan geçen uzun gondolları göreceksiniz. Bu anlarda, kendinizi o çok sevdiğiniz romantik filmlerin başrolünde gibi hissetmeniz çok doğal. Gondol; bir aşk hikayesinin olmazsa olmazı bu şehirde. Venedik’in aşk kokan evlerinin arasından geçen kanalların en güzel manzarasını oluşturan ikonik gondollar, burayı hissetmeye gelmiş gezginlere ve çiftlere huzurun izinde unutulmaz dakikalar yaşatıyor.
Ortalama 40 dakika süren turun fiyatı kişi sayısına bakmaksızın 80 Euro civarı tutuyor. Pazarlıkla fiyatı düşürebilmek zor, ama gondolları kullanan çizgili abilere samimi bir şekilde yaklaşırsanız tur sürenizi artırmak olası. Gondol turunun ücreti bütçenize fazla gelirse, ‘Vaporetto’ adlı küçük motorları kullanarak sağlı sollu dizilmiş ‘palazzo’ adlı malikane ve köprülerle süslü Büyük Kanal (Canale Grande) turunu gerçekleştirebilirsiniz.
Rialto’nun renkli pazarı
Büyük Kanal turundan bahsetmişken, 16. yüzyıldan kalma Rialto Köprüsü’nü rotaya eklemeden olmaz. Venedik Lagünü’nün iki yakasını birbirine bağlayan, yeşil kapılarıyla ünlü, bir tarafında da küçük dükkanların bulunduğu Rialto, şehrin en önemli simgelerinden biri.
Maskelerden lezzetli çöreklere, kuklalardan cam objelere, İtalyan derisi ayakkabı ve çantalardan magnetlere kadar Venedik’in alışveriş konusunda küçük bir özetini bulabileceğiniz bu köprüde fotoğraf çekilmeden dönerseniz, sizi buraya gelmiş saymıyoruz. 🙂 Rialto, Büyük Kanal’ın üzerinde yer alıyor. Venedik’in ilk taş köprüsü olmasıyla ünlü, çevresinde satılan uygun fiyatlı ürünleriyle bu pazar turistlerin göz bebeği.
San Marco’nun pırıltısında
Şehir turunun sonuna, Bizans mimarisinin en iyi örneklerinden birini görebileceğiniz San Marco Bazilikası’nı saklayın. Bazilika’nın önü, aynı zamanda festival alanı olarak da değerlendirilen San Marco Meydanı. Belki gezinize ilk olarak buradan başlamak isteyeceksiniz; ama benim gibi kaybolarak gezmeyi sevenlerdenseniz muhtelemen turunuzun sonuna burayı saklarsınız. Meydan aslında Venedik’in çekirdek bölgesi. Buraya adını veren San Marco Bazilikası; Campanile adlı Saat ve Çan Kulesi, Palazzo Ducale adlı Dükler Sarayı ve Ponte dei Sospiri adlı Ahlar Köprüsü’nü de çevreliyor.
İç mimarisi Bizans mozaikleriyle donatılmış bazilikada, vitraylardan sızan gün ışığı, altın yaldızlı mozaiklerin üzerine benzersiz şekilde yansıyor. Pırıl pırıl ışıltısıyla gözünüzü alamayacağınız mozaikler nedeniyle, bazilika 11. yüzyıldan bu yana ‘Altın Kilise’ olarak anılıyor. Görmeye alışık olmadığınız genişlikteki San Marco Meydanı’nda salınmak bir yana, çalan müzikler eşliğinde sayısı bir hayli fazla olan güvercinleri de burada yem atarak besleyebilirsiniz. Bu arada, dünyaca ünlü markaların butikleri de bu meydana çıkan ara sokaklarda yer alıyor.
Karnavalların en renklisi
Venedik gezisi yapmayı planlıyorsanız bunun için en doğru tarih 15 Şubat – 5 Mart arasında. San Marco Meydanı’nı tümüyle dolduran insanların renkli ve eğlenceli dünyasına adım atmak ve benzersiz bir kültürel deneyim yaşamak için geleneksel Venedik Karnavalı kaçırılmaması gereken bir etkinlik! Masallardan fırlamış gibi duran kostümler, süslü makyajlar ve göz alıcı maskelerle bu şehri yaşamak, insanı bambaşka hissettiriyor. Aşık olmak ya da olmamak, olmasanız da aşkı burada bulmak. İşte size Venedik!
Venedik’ten adalara selam; Murano ve Burano
Bol kanallı, mis kokulu Venedik sokaklarını gezdikten sonra, ‘Vaporetto’ adlı motorları kullanarak Murano ve Burano adalarına geçebilirsiniz. Bu bölgeye gelmişken, adalara mutlaka uğranmalı; çünkü muhtemelen görebileceğiniz en renkli yerlere gidiyor olacaksınız. Adalar için Lido adasını da kapsayan motor hatlarını seçebilirsiniz. Tek gidişlik biletler 7 Euro, günlük kartlar 20 Euro gibi rakamlara denk geliyor.
Murano, cam sanatı ile ünlü olan Venedik adası. Renkli evlerinin yanı sıra cam okullarını gezebilir, ustaların hünerlerini izleyebilirsiniz. Murano’dan daha güzel olan ada kesinlikle Burano. Instagram’da sürekli karşımıza çıkan, o bayıldığımız rengarenk evlerin olduğu İtalyan adası işte tam olarak burası! Pembesinden, mavisine, sarısından somonuna, turuncusuna tüm renklerin bir arada olduğu Burano, insanı hayata karşı umutlandırmak için yapılmış bir yer gibi. Evlerin bu kadar renkli olmasının bir nedeni de, Cinque Terre köylerinde olduğu gibi balıkçıların evlerini çook uzaklardan da görerek kolayca bulabilmesi.
Murano cam sanatıyla ünlüyken, Burano’da da sizi incecik danteller bekliyor. Tabii, artık mağazaları Çin’de yapılmış olanlar süslede de adaların el zanaati hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler Murano’da Cam Müzesi’ni, Burano’da ise Dantel Müzesi’ni ziyaret edebilir. Geri kalan zamanlarda, istisnasız her evin fotoğrafını çekmek isteyeceğinize eminim.
#Romeo ve Jülyet’in Verona’sı
Shakespeare’nin ünlü trajedisi Romeo ve Jülyet’i yazmak için geldiği Verona; Veneto Bölgesi’nin ikinci büyüğü. Her köşesi romantik izlerle dolu bu küçük şehir, bence İtalya’nın en sıcak yerlerinden biri. Gezmesi hem çok çok uygun bütçeli, hem de pek renkli. UNESCO tarafından koruma altında olan bu tarihi şehrin mimarisi; Roma İmparatorluğu, Orta Çağ ve Rönesans’ın mükemmel karışımıyla gelen uyumunu taşıyor.
Jülyet’in romantik evi
Şimdi müze olarak kullanılan balkonu ile ünlü olan Jülyet’in Evi, Verona’nın görülecek ilk yeri. Buranın Jülyet’in ailesi Capuletler tarafından kullanıldığı söyleniyor. Evin içine girmeden önce, hemen solda bulunan Jülyet heykeline dokunmanın bereket getirdiğine ve Jülyet’in göğsünü tutarak dilekte bulunanların iyi bir geleceği olacağına inanılıyor. İzlemesi oldukça komik olsa ritüel böyle. 🙂 Buraya gelmişken, avludaki demirlere aşkınızı yazdığınız kilitleri de takmayı unutmamalısınız.
Yüzlercesini üst üste görebileceğiniz kilitler, bu aşk şehrinin en önemli simgelerinden biri. Burada bıraktığınız kilitlerin anahtarını Taş Duvarlı Köprü’den Adige Nehri’ne attınız mı işlem tamamdır! Ufak bir de not; evin girişindeki duvarlara adınızı yazabilir, yanına da hatıra olarak çiğnediğiniz sakızı yapıştırabilirsiniz. Bu Verona’da gerçekten çok enteresan adetler var! 🙂
Bildiğiniz tüm dilek dileme yöntemlerini gerçekleştirdiğinize göre, artık kafelerin ve hediyelik bakabileceğiniz tezgahların da bulunduğu Piazze delle Erbe meydanına doğru ilerleyebilirsiniz. Verona; yiyecekten hediyeliğe kadar son derece ekonomik bir şehir. Erbe Meydanı’ndaki kafelerde keyifle soluklanabilir, çevresindeki mağazalarda hediyelik komasına girebilirsiniz.
Tarihin izinde bir arena
Shakespeare’nin Romeo ve Jülyet’i bir yana, Verona’nın bir diğer önemli yeri de Roma tarihinden izlere sahne olan Teatro Romano. Arenayı Roma’daki Kolezyum’un biraz daha küçüğü gibi düşünebilirsiniz. Yazın, Haziran ayında açılan sezonuyla birlikte burada dünyanın en ünlü operalarını ve benzer müzikal etkinlikleri izlemek mümkün.
Orta Çağ’ın görkemi
Orta Çağ’ın en eşsiz askeri yapılarına örnek olan Castelvecchio adlı Eski Kale, gotik detaylar taşıyan sade bir mimariye sahip. Kalenin bir bölümü sayılan Eski Kale Köprüsü’nün Adige Nehri üzerindeki manzarası, vaktiniz varsa, hem sabah hem de akşam görülmeye değer. Kalenin içinde bir de müze bulunuyor.
Verona; gezmesi ve mutlu olması çok kolay olan bir şehir. Küçük ve samimi oluşu da onu İtalya’da es geçilmemesi gereken yerlerden biri haline getiriyor. Tarihi dokusuna eklenen Shakespeare’in tutkulu aşk hikayesiyle birlikte, burası da bir masal şehrinden farksız. Her yıl binlerce Jülyet, Verona’ya gelerek burada kendi Romeo’su için dileklerini tutuyor. İnançlar evrensel diyoruz ya hep, nasıl öyle olduğunu görmeniz için gelmeniz gereken yer de Verona işte.
Veneto’nun bu iki güzel şehrine gitmek isterseniz ikisi arasında trenle 1-1,5 saat arasında bir süreyle seyahat edebilirsiniz. Milano, Torino, Floransa, Bologna gibi yakın şehirlerden hızlıca ulaşmak da mümkün. Kuzey şehirlerinde önce Verona’ya, sonrasında Venedik’e varıyorsunuz. Ters istikamette, gezinize Venedik’ten başlıyorsunuz. Eğer halihazırda İtalya’da bulunmuyorsanız, konaklama için öncelikli önerim Verona’dan yana. Şehir küçük ve diğerlerine göre daha az popüler olduğu için, uygun bütçeli otel ve pansiyon bulabilmek çok kolay. Venedik’te düşündüğünüz fiyatın üstüne çıkmanız gerekebilir, özellikle de karnaval döneminde.
Venedik ve Verona’yı daha yakından tanımanız, gezilerimin eğlenceli anlarına eşlik etmeniz için aşağıda birkaç karemi daha paylaşıyorum. Zamanında tost makinesi ile çekim yaptığımdan, ilk kareleriniz en gerçek haliyle Shutterstock’tan olsun istedim. 🙂 Geri kalan fotoğraf ve notlarıma Instagram hesabım @nesemcelikkaya‘dan #journavelitalia, ve #journavelvenedik etiketleriyle ulaşabilirsiniz. Yorumla ya da mesajla soracaklarınız olursa da her daim beklerim! 🙂
İtalya ile ilgili diğer yazılarımız:
Torino’da Gezilecek Yerler için tıklayın.
24 Saatte Milano: 1 Günde Milano Gezi Rehberi için tıklayın.
Veneto’da 2 Aşk Şehri: Venedik ve Verona’da Gezilecek Yerler için tıklayın.