Doğu Karadeniz gitmeyi uzun yıllardır düşlediğimiz ama gezilecek yerlerinin çokluğundan ‘oraya üç gün yetmez, dört günde Karadeniz gezilmez’ diye diye ertelediğimiz bir coğrafya oldu hep. Bir yerden sonra, keşfetme merakımız zaman odaklı çekinceleri de yendi. Bu sefer ön yargıları geride bıraktık, üç günde nereleri gezmiyoruz ki diyerek yola çıktık. Özellikle, yayla sezonu haricinde bulunan çok çok uygun uçak biletleri sayesinde üç günde Doğu Karadeniz turu yapılabileceğini, yeşilin onlarca tonu içinde hayal gibi gelen bir gerçeklik içinde en güzel şekilde öğrendik.

Bu yazıda rotanızı oluştururken size yardımcı olacak, Doğu Karadeniz’de mutlaka görülmesi ve gezilmesi gereken yerler listemi paylaşıyorum. Listede görmediğimiz bir yer yok; aklımızda ve kalbimizde ne yer ettiyse, hadi gelin bir de birlikte bakalım!

Doğu Karadeniz’de Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler

1. Trabzon Müzesi:

Trabzon’un çarşı kalabalığından sıyrılarak, şehirde İtalya’daymış gibi hissedeceğiniz o muhteşem konak ile başlıyoruz. Kostaki Konağı olarak da bilinen bu muhteşem ev, bir dönemin ünlü bankeri Kostaki Teophylaktos’un isteği üzerine yapılmış.

Yapılışının arkasında bir aşk hikayesi gizli. Teophylaktos aşık olduğu kız ile evlenemeyince varını yoğunu nispet yapmak için bu eve yatırıyor. Ev, tamamen İtalyan işçiliği ile dekore ediliyor, her köşesi dönemin trendlerine göre süsleniyor. Ne var ki Teophylaktos, ev tamamlandıktan kısa bir süre sonra iflas edince tüm varlığına el koyuluyor. Ve sonra bu ev, Nemlioğlu ailesi tarafından satın alınıyor.

Milli Mücadele Dönemi’nde karargah binası olarak kullanılan konak, 1924 yılında şehre ilk kez gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün de konakladığı yer. Günümüzde Trabzon Müzesi olarak hizmet veren konakta; arkeolojik ve etnografik eserlerin yanı sıra İtalyan mimarisine ait detayları ve Atatürk’ün odasını da görebilirsiniz.

2. Tarihi Kalkanoğlu Pilavı:

Doğu Karadeniz doğasıyla olduğu kadar lezzetleriyle de ünlü. Trabzon turunuz esnasına 150 yılı aşkın geçmişi ile Tarihi Kalkanoğlu Pilavcısı’nı da listede bulundurmak şart.

Mekanın hikayesi 1856 yılına dayanıyor. O zaman padişahın baş pilavcısı olan Kalkanoğlu lakaplı Süleyman Ağa, şehirdeki yiyecek eksikliğinin giderilmesi amacıyla Trabzon Valisi tarafından şehre davet ediliyor. Süleyman Ağa, valinin davetini geri çevirmeyerek Trabzon’a geliyor, sonrasında da buraya yerleşiyor.

Herkesin eşit yemek alabilmesi için dükkanında ilk yıllardan beri pilavı tartarak, gram ile pilav dağıtan Süleyman Ağa’nın geleneği bugün halen aynı şekilde sürüyor. Her tarihi mekanın bir usülü var; Kalkanoğlu’nda kavurmalı pilavı hoşafla yemek gerek. Kemik suyunda pişirilen pilavın lezzetine diyecek yok.

3. Sümela Manastırı:

Doğu Karadeniz rotasına başlamışken, Sümela Manastırı’nı görmemek olmaz. Trabzon’un Maçka ili sınırlarındaki tarihi manastırın Bizans İmparatorluğu’nun 375-395 yılları arasına denk gelen zamanında, Atina’dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip tarafından kurulduğu düşünülüyor. Binlerce yıl önce insan gücü ile bu manastırın nasıl yapılabildiği akılları kurcalarken, ihtişamı da gelenleri ağızda açıkta bırakacak şekilde.

Deniz seviyesinden 1.150 metre yüksekte yer alan konumu ve Maçka’nın Karadağ’ındaki kayalıklara kurulmuş yapısı ile ülkemizin mucizevi güzelliklerinden biri olarak öne çıkan Sümela Manastırı; kilise, şapel, mutfak, öğrenciler için hazırlanmış odalar, misafirhane, mutfak ve kütüphane gibi bölümlerden oluşuyor. Mevsime göre, yılın çoğu günü sisli olan manastırı fotoğraflamak için şans sizinle olsun, Haziran ayı itibariyle rahatça görmek mümkün.

4. Hamsiköy:

Maçka ilçesine bağlı olan Hamsiköy’ün ünü mis kokulu sütlacından geliyor. Yine bir yeşil çılgınlığının ortasındaki Hamsiköy, çevresindeki 5 küçük köyün birleşimiyle oluşmuş. Adındaki ‘hamsi’ Arapça’da beş anlamına gelen ‘hamse’den geliyor. Yani, burada hamsi aramayın. 🙂

Hamsiköy’de bu ünlü sütlaçlardan yiyebileceğiniz çok yer var. Tabii köyün ilki olan Yayla Lokantası’nda, yani diğer adıyla Osman Usta’nın Yeri’nde yemenin anlamı bir başka. Osman Usta’nın fındıksız sade sütlacı, anne elinden çıkmış gibi doğal ve tabii ki şaşırmayacağınız üzere süt kokuyor.

5. Çinçiva Köyü:

Rize’de gezilecek yerlerin başında gelen Çamlıhemşin, Fırtına Deresi’ne komşu konumu ile tam anlamıyla oksijen merkezi. Görkemli dağları ve yeşilin binbir tonunu sunan doğası ile Çamlıhemşin’de görmeniz gereken ilk yer burası. Eski adıyla Çinçiva, yeni adıyla Şenyuva Köyü.

Çinçiva’yı bir dönem çekimlerine ev sahipliği yaptığı Sevdaluk dizisinden bilirsiniz, köyde izlerine hala rastlamak da mümkün. Çinçiva’ya gelişinizi sabah erken saatlere planlarsanız, Fırtına Deresi’ne karşı Çinçiva Kahvesi’nde geleneksel kahvaltının keyfini sürebilirsiniz.

Hemen karşısındaki Zua Coffee’den kahvenizi alıp biraz ilerideki 157 yıllık Taş Köprü ile gezinize devam edebilirsiniz. Çinçiva Kahvesi her gün, Zua Coffee Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri açık.

6. Zilkale:

Fırtına Vadisi’ndeki yüksek bir tepede, batı yamaçları üzerinde konumlanan Zilkale tarihinin Orta Çağ’a uzandığı düşünülüyor. Doğal sit alanı içindeki Zilkale; gizli geçitleri, surları ve iç kalesi ile zamanında Rize’de bulunan diğer kaleler gibi kervan yolunun güvenliğini sağlıyormuş.

Çamlıhemşin’in merkezinden yarım saat, Çinçiva köyünden on dakikada kaleye ulaşabilirsiniz. Gelmişken, hemen yanındaki Kaledibi Kafe’de molanızı verebilir ya da köy kahvaltısı için günün ilk rotasını buraya kurabilirsiniz.

7. Palovit Şelalesi:

Rize’nin en yüksek debili şelalesine merhaba deyin! Zilkale’den 10 dakika sonra ulaşacağınız Palovit, 15 metre yükseklikten dökülüyor. Kaçkar Dağları Milli Parkı’nın içinde yer alan bu şelale, adını da bulunduğu Palovit Vadisi’nden alıyor. Burası aynı zamanda Çamlıhemşin’in trekking duraklarından biri. Palovit Şelalesi’nin yolu standart araçlar için oldukça uygun.

8. Doğu Karadeniz Yaylaları:

Karadeniz, insanın aklına hemencik eşsiz yaylalarını da getiriveriyor. Rize’de Ayder, Pokut ve Gito gibi son yıllarda çokça popüler olan yaylaların yanı sıra Elevit, Trovit, Palovit, Samistal, Sal, Çat, Avusor ve Hazindak da görülmeye değer.

Trabzon’da Sis Dağı ve Haldizen başı çekerken, heyelan sonucu oluşan Sera Gölü’nün çevresini de listeye ekleyebilirsiniz. Artvin’de uzun vakti olanlar sınırdaki Maçahel’i alternatifler arasına alabilir.

Bu rotayı tamamen yaylalar üzerine hazırlamak isteyenler, seyahatlerini Mayıs sonu itibariyle gerçekleştirmeli. Bu tarih öncesinde yollar ve bu civardaki pansiyonlar mevsimsel şartlardan ötürü kapalı oluyor. Her mevsim açık ve yolu son derece rahat olan Ayder dışındaki yaylalar için yollar bol virajlı ve zorlayıcı olduğundan, arazi aracı kiralamayı unutmayın.

9. Çayeli Lale Lokantası:

Rize’de yeme içme mekanı araştırırken en sık gördüğüm cevaplardan biri Lale Lokantası olmuştu. Hiçbir yoruma bağlı kalmadan şunu söyleyebilirim ki hayatımda yediğim açık ara en iyi fasulyelerden biri Lale Lokantası’nın. Tabii ki eşlikçilerinden de mahrum kalmadık. Gelmişken kavurmasından ve pilavından da söyledik. Fotoğrafları çekerken bir tane de sütlaç geldi masaya. Onu da geri göndermedik. Tattığımız her şeye de bayıldık!

10. Borçka Karagöl Tabiat Parkı:

Artvin’de iki Karagöl bulunuyor. Bu yazıda Borçka Karagöl’den bahsedelim. Artvin’in merkezinden yaklaşık 60, Borçka’dan 27 km uzaklıkta olan Karagöl, Klaskur Yayla’sına yakın bir tepede gerçekleşen heyelan sonucu oluşmuş. Bir heyelan gölü olan Borçka Karagöl, hem huzurlu doğası hem de bol yeşili ile planlara dahil edilmeli.

Borçka sonrasındaki yolları virajlarından dolayı bir hayli yorucu olsa da göle geldiğinizde bundan eser kalmıyor. Gölü bir tablo gibi süsleyen Karçal Dağları sizi öyle bir kucaklıyor ki size Karagöl’de sadece gönlünüzce vakit geçirmek kalıyor. Borçka Karagöl kıyılarının kamp ve karavan turizmi açısından da bir hayli popüler olduğunu ekleyelim.

Doğu Karadeniz ve diğer tüm seyahatlerim için, beni Instagram hesabım @nesemcelikkaya‘dan takip edin, birlikte gezelim!

Diğer Doğu Karadeniz Yazıları:

DOĞU KARADENİZ’DE GEZİLECEK YERLER