14 günlük yıllık izinleri sağa çekiyorsun olmuyor, sola çekiyorsun yetmiyor, hafta sonuna bayrama birleştir derken işin ucu yine gelecek yıldan birkaç gün borçlanmaya kadar varıyor. Durum böyle olunca hafta sonu gezilebilecek şehirler kalbimizin en büyük sultanı haline geliyor. Hazır kıştan yeni çıktık, baharın gelişini dört gözle bekliyorken yakınlarımızı keşfedelim diyerek Bursa için yola koyulduk. Deniz otobüslerinin çok da uygun fiyatlarda dolandığı bu aylarda -ki biz gidiş dönüş için kişi başı 24 TL ödedik- muhtemelen gitmek için daha kolay, hızlı ve güzel bir şehir daha bulamazdık.

Evliyalar Şehri, Osmanlı’nın göz bebeği Bursa’da harika bir hafta sonu geçirerek hem tarihte biraz yolculuğa çıktık, hem de süpersonik Türk lezzetleriyle kendimize 48 saat boyunca bir hayli torpil geçtik. Bu gezinin ardından kesin olarak karar verdim ki Türkiye’de yapacağımız her seyahat bize birkaç kilo olarak geri dönecek. Olsun; her kalorisine değen, yine gitsem yine hayır demeyeceğim o yemeklerle, bizi birkaç yüzyıl öncesine getiren camiler, türbeler ve mimariler eşliğinde tarihimize doyduk, Bursa’da harika bir hafta sonu geçirdik.

Gezilecek yerlere geçmeden önce, biraz şehirden bahsedeyim. Şu an ülkemizin dördüncü büyük şehri olan Bursa tam anlamıyla bir sanayi kenti. Turunuz esnasında da gözünüzden kaçmayacak; konutlar ve fabrikaların bulunduğu organize sanayi alanları oldukça iç içe konumlanmış.

Başta görüntü açısından biraz karmaşık geliyor; ama zaten gezeceğiniz yerler bu sanayi bölgeleri değil. Biz, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu ve ilk başkenti olan Bursa’da bu döneme ait tarihi zenginlikleri göreceğiz, çarşılarında gezip aşırı lezzetli yemekler tadacağız. Tüm bunları yapaken, 2014 yılında Cumalıkızık köyü ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Bursa’nın zenginliklerini ilk günkü gibi koruduğuna tanık olmak da inanılmaz gurur verici.

BURSA’DA GEZİLECEK YERLER

1. İnkaya Çınarı

Yaşı 600’ün üzerinde olan İnkaya Çınarı, Bursa’da çok sık göreceğiniz anıt ağaçlardan biri. Osmanlı’nın ilk köylerinden biri olan İnkaya Köyü’nden adını alan ağaç, Uludağ’ın eteklerinde yer alıyor. Çapı için 3 metre olduğu söyleniyor ama bence görüntüde çok daha fazlası.

Bursa’daki ilk gününüze çınarın hemen altındaki çay bahçesinde gözlemeli bir kahvaltı ile başlayabilirsiniz, tam iç açmalık. Kaymak ve balla servis ettikleri bir meyve tabakları var ki her giden öneriyor. Biz İskender için dakika saydığımızdan bu seferlik pas geçtik, isterseniz deneyebilirsiniz.

2. Karagöz Müzesi:

İnkaya Çınarı dönüşü, Bursa’nın ünü tüm ülkeye yayılmış ve hala ilgiyle izlenen gölge oyunu Karagöz ve Hacivat ile ilgili her türlü bilginin yer aldığı müzeyi gezmenizi öneririm. İçindeki iki küçük galeriden birinde gölge oyununun doğuşu ile ilgili bilgilerin yanı sıra oyundaki karakterlerin kuklalarını da görebilirsiniz. Bence çok bilgilendirici ve güzel bir salon olmuş, müzenin oluşturulmasını sağlayan belediyeyi ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı’nı tebrik etmek lazım.

Bu salonun hemen karşısında yer alan diğer galeride ise Karagöz ve Hacivat oyununun tiyatro üstatları tarafından oluşturulan tasvirleri ve gazete karikatürleri yer alıyor. Türkiye’de ilk ve tek olan müze, Karagöz ve Hacivat’ın anıt mezarlarının da olduğu Çekirge Caddesi’nde bulunuyor. Girişi ücretsiz ve gezmesi maksimum 45 dakikanızı alır.

3. Tophane Parkı ve Saat Kulesi:

Bursa’daki şehir turumuz Cuma gününe denk geldiği için öğle namazı saatini Tophane’de çay içerek geçirelim ve ardından park içindeki Orhan Gazi ve Osman Gazi Türbeleri’ni görelim dedik. Bir zamanlar Osmanlı savaş toplarının döküldüğü yer olan Tophane, şimdi şehri tepeden görmenin adresi. Çok harika bir manzara beklentisi içinde gitmemek lazım.

Buraya karşı oturabileceğiniz çay bahçesinin hemen yanında, Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılan 6 katlı Saat Kulesi yer alıyor. Kule, yapıldıktan sonra yıkılıp tekrar yaptırılmış ancak parka bir hoşluk kattığı kesin. Tophane parkına gelmişken, parka girmeden hemen önce Sümbüllü Bahçe Konağı’na da gidebilirsiniz. Çay bahçesinden daha konforlu ve hoş ortamıyla burada da bir şeyler yemek içmek mümkün.

4. Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri

Tophane parkında görmeniz gereken iki tarihi yapı daha var. Biri girişte sol tarafta yer alan Osman Gazi Türbesi, diğeri ise sağda yer alan Orhan Gazi Türbesi. Osman Gazi Türbesi, bir Bursa kuşatması esnasında oğlu Orhan Bey’e şehirdeki kubbeli yapıya gömülmek isteğini vasiyet etmesiyle yaptırılmış. Kubbeli yapı olarak Gümüşlü Kümbet adıyla anılan Saint Elie Manastırı’nın şapelini kasteden Osman Gazi için buradaki şapel üzerine bir türbe hazırlanmış ve sonrasında buraya gömülmüş.

Türbe, 1801 yılında önce bir yangında tahrip olmuş ve ardından da 1855 depremi ile tamamen yıkılmış. Bundan 8 yıl sonra da Sultan Abdülaziz’in isteğiyle eski yapıya sadık kalınarak tekrar inşa edilmiş. Osman Gazi Türbesi’nde 15 sanduka bulunuyor ve türbenin tam ortasındaki sedef kakmalı ahşap sanduka Osman Gazi’ye ait. Türbede Osman Gazi’nin eşi Aspurça Hatun’a, çocuklarına ve yakınlarına ait sandukaları da görebilirsiniz.

Parkın girişinde sağ kısımda kalan Orhan Gazi Türbesi ise Osman Gazi’nin oğlu ve Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı olan Orhan Gazi’ye ait. Burası da Osman Gazi Türbesi’nde olduğu gibi, Saint Elie Manastırı’nın kalıntıları üzerine yapılmış ve 1801 yangını ile 1855 depreminde tahrip olarak sonrasında tekrar yapılmış.

Türbe; Organ Gazi’ye ait sandukanın yanı sıra eşi Nilüfer Hatun, oğlu Kasım Çelebi ve kızı Fatma Hatun, Cem Sultan’ın oğlu Abdullah ve Şehzade Korkut, Yıldırım Bayezid’in oğlu Musa Çelebi, Emir Süleyman ve Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkut’un sandukalarına da ev sahipliği ediyor.

5. Kebapçı İskender Mavi Dükkan:

İnkaya Çınarı ile başladığımız tur ile öğlen saati geldiğine göre artık Bursa’da olamanın hakkını vererek İskender kebap yemeye gidebiliriz. Bursa’da İskender denince akla gelen ilk iki yerden biri Kebapçı İskender’in Mavi Dükkanı ile Cemil & Cemal Usta’nın Uludağ Kebapçısı. Tophane’nin ardından gideceğimiz rota Ulu Cami ve çevresi olduğundan, tercihimizi İskender kebabın doğduğu yer olan Kebapçı İskender’in Mavi Dükkan’ından yana kullanıyoruz.

Burada eklemem gereken not, burası İskender’in yapıldığı ilk dükkan olduğu için aslında Bursa için turistik bir nokta. Yerel halktan çok ‘yerinde’ İskender yemek isteyen turistlerin tercih ettiği ve genellikle de dükkanın küçüklüğünden ötürü önünde uzun sıralar oluşan bir yer. Gelişinizi ortalama 20-30 dakika sıra bekleyecek şekilde planlayabilirsiniz. Sırada beklediğiniz esnada siparişiniz alındığı için masaya oturduğunuzda çok beklemeden, 10 dakika içinde yemeğiniz geliyor.

6. Ulu Cami:

Evliya Çelebi’nin deyimiyle Bursa’nın Ayasofyası olan Ulu Camii, şehirde görülecek tarihi yapıların başında geliyor. Yapımına 1396 yılında Yıldırım Bayezid’in isteğiyle başlanan cami, 20 kubbesi ve çok ayaklı yapısı ile Türk İslam tarihinin en eski ve en gözde mimarilerinden biri olarak hepimizin bildiği bir öneme sahip. Yapılma nedenlerinden en öne çıkanı da Osmanlı Devleti’nin kendi varlığını ve gücünü dünyaya gösterip kabul ettirmesi konusunda ayrı bir anlamının olması.

Ulu Cami’nin her ilgili yazısında bahsedilen minberi kündekari tekniği ile yapılmış; bu da Selçuklu oyma sanatından Osmanlı ahşap oymacılığına geçişin en belirgin örneği olarak kabul ediliyor. İç mimarisi ise hat sanatının ve duvar yazılarının özgün örneklerini görebileceğiniz işçiliklerle süslü.

Caminin avlusunda ve çevresinde tüm bu özelliklerin anlatıldığı mini panolar göreceksiniz, gezilerin anlama kavuşması konusunda oldukça iyi bir çalışma. Ulu Cami’nin bir diğer özelliği de kapalı namaz kılma alanının büyüklüğü bakımından ülkemizde bir örneğinin daha olmaması. Bursa’nın merkezinde yer alan cami daima kalabalık.

7. Koza Han:

Ulu Cami’nin ardından geldik hemen yanındaki Koza Han’a. Burası Bursa’da en sevdiğim yerlerden biri oldu. Anadolu’nun han kültürünü seviyor ve tarihi mekanlarda soluklanmak hoşunuza gidiyorsa, sizin de favorilerinizden biri olacağına eminim. Nedir, nasıl bir yerdir hemen anlatayım.

Bursa’nın Osmanlı dönemindeki önemi hepimizin bildiği üzere hem siyasi hem de ticari. Şehrin Osmanlı’ya olan ekonomik katkısını ise ev sahipliği yaptığı 18 handan gayet net anlayabiliyoruz. Uzun yol yapan kişilerin, kent ve kasabalarda yolcuların hayvanları ile kalabilecekleri büyük yapılara ‘han’ deniyor.

Eskiden ticari hayatın bir çeşit oteli olan mimarilerde bugün sizi geleneksel ürünlerin satıldığı dükkanlar karşılıyor. Hanların avluları ise ferah çay bahçeleri ile şehirlerin nefeslik merkezi. İpeği ile ünlü Bursa’nın İpek Yolu ticaretinin önemli bir merkezi oluşundan yapılmış 18 han arasında en ünlüleri Koza Han, Balibey Han, Pirinç Han, Fidan Han, Geyve Han ve Emir Han.

Zamanında ipek böceği kozalarının satıldığı yer olan Koza Han, Bursa’nın Ulu Cami çevresinde yer alan hanları arasında belki de en güzeli. Günümüzde üst katında ipek ürünleri satılmaya devam ediyor, alt katı ise çay, kahve içebileceğiniz kafelerden oluşuyor. Önerim; buraya öğlen yemeği sonrası gelmeniz; çünkü hanın avlusunda yer alan Hacı Şerif’te dondurmalı irmik helvası eşliğinde bir çay molası vermek buranın olmazsa olmazı!

Konusu açılmışken, bir de popüler kültüre ışınlanalım. Koza Han’daki mağazaları gezerken Bursa İpek’in vitrininde Kraliçe II. Elizabeth’in fotoğrafını göreceksiniz. Yıl 2008, Kraliçe eşiyle birlikte Bursa’yı ziyaret ediyor, Koza Han’da ipek şal ve fular alışverişi yapıp çay içiyor. Eh, canım Koza Han koskoca II. Elizabeth’in bile tercihi olduğuna göre, artık Bursa ziyaretiniz esnasında buraya uğramak boynunuzun borcu bence. 🙂 Çıkışında da Kapalıçarşı’sına giderek tarihi gezinize devam edebilirsiniz. Aynı İstanbul’da olduğu gibi, içinde kuyumdan elbiseye, el işinden, deri işlere kadar birçok dükkan var.

8. Irgandi Köprüsü:

Çarşılı köprüleri Floransa veya Venedik’e gidenler Ponte Vecchio ve Rialto’dan bilirler. Ne güzel ki dünyada bir elin beş parmağını geçemeyecek şekilde sayılı görülen bu köprülerin bir örneği de Bursa’da. Irgandi Köprüsü’nün geçmişi 600 yıla yakın. Büyük Bursa depreminde ve Kurtuluş Savaşı’nda zarar gören birçok yapı gibi tahrip olmuş olsa da 2004 yılında yapılan koruma ve restorasyon çalışmaları sonucu şu anda pırıl pırıl.

Çarşılı köprü yapısı gereği köprünün üstünde yan yana dizili dükkanlar var; buralarda hem Bursa’nın özel el işlerini hem de geleneksel zanaat ürünlerini bulabilirsiniz. Dükkanlar Pazartesi günleri kapalı, Pazar da bazıları kapalı.

Deneyimimden yola çıkarak Cuma günü de bir kısmının açık olmadığını söyleyebilirim. Keşke hafta sonunu da kapsayacak şekilde en azından 5 tam gün açık olsalar; böyle özel ve tarihi yerlerimizi hep korumak, hep güzelleştirmek ve daha çok bilinmesini sağlamak lazım. Çıkın çıkın gelin, gelince de köprünün hemen altındaki çay bahçesinde bir mola verin.

9. Cumalıkızık:

Ülkemin tarihi köylerine kocaman kocaman sarılmak istiyorum! Cumalıkızık, Uludağ’ın eteklerinde kurulmuş Kızık Köyleri’nden bugüne en bozulmadan kalmış olanı. 2014’ten beri Bursa ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde; bunda korunmuşluğu ve Osmanlı’daki tarihi öneminin etkisi büyük. Renkli evleri, taş döşeme sokakları, havasındaki odun kömürü kokusu, tontiş teyzeleri, köy kahvaltıları ve nostaljik duruşu ile Bursa’ya gelenlerin mutlaka ama mutlaka görmesi gereken bir Osmanlı köyü.

Ben buranın dokusunu gerçekten çok seviyorum ve her Bursa ziyaretimde mutlaka uğruyorum. Tabii, bunda köyün 258 çeşit farklı lezzeti kapsayan kahvaltılarının da etkisi olabilir. 🙂

Gezmek için 2 saatin, kahvaltı için de bekleme süresiyle yine 2 saatin ayrılması gerektiği köyde gezilecek yerler arasında UNESCO Proje Evi olan Küpeli Ev, Cin Aralığı sokağı, köyün tarihini anlatan Cumalıkızık Etnografya Müzesi ile Kınalı Kar dizisinin çekildiği ve köyün en ünlüsü olan Kınalı Kar Konağı bulunuyor.

Kahvaltı konusunda köyün bir numarası patates köfteli sunumu ile Taşev; ancak burada sıra beklemeden oturabilmek için sabah 10’dan önce orada olmak lazım; bu saat itibariyle Bursa’dan çılgın bir kalabalık akını başlıyor. Köy turundaki bir diğer önemli aktivitemiz de tazecik ürünleriyle yerel pazar. Kahvaltı sonrasına bilimum reçel, turşu, organik meyve ve sebze alışverişleriniz için bu etkinliği de ekleyin.

Cumalıkızık sonrası havanın durumuna göre Uludağ’a çıkabilir ya da yol üzerinde önce Saitabat Şelalesi’ni görebilir, ardından da şehir merkezine geri dönerek Yeşil Cami, Yeşil Türbe ve Emir Sultan Cami’sini gezebilirsiniz.

10. Saitabat Şelalesi:

Cumalıkızık’tan merkeze dönerken biraz doğayla buluşalım, gelmişken minik bir şelale de görelim derseniz listenize Saitabat Köyü’nün şelalesini ekleyebilirsiniz. Uludağ sularının bir kanyondan aşağı dökülmesi ile oluşan şelale etrafında birkaç balıkçı ve et restoranı yer alıyor. Cumalıkızık kahvaltınızın ardından midenizde hala yer kaldıysa yemek molası için keyifli de olabilir. Tabii, piknik de bir seçenek.

Köy, Cumalıkızık gibi Osmanlı’dan kalan Kızık köylerine yakın bir konumda. Şelalesi ile birlikte turistik bir özelliğe kavuştuğu için haliyle hafta sonları pek sakin değil. Aynı zamanda, şehir için dağ ve doğal havasıyla iyi bir kaçış noktası. Gitmişken, turistik bir aktivite olarak şelale yanında tropik papağanlarla fotoğraf çektirebilirsiniz. Saitabat Şelalesi gibi Bursa’nın biraz uzağında Suuçtu Şelalesi de vakti olanlar için listeye dahil olabilir. Saitabat’tan çok daha gür ve etkileyici olan Suuçtu, bizim için başka bir yazının konusu olacak.

11. Yeşil Cami ve Yeşil Türbe:

Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa, İslam tarihine ev sahipliği yapmanın hakkını her anlamda veriyor. Şehri gezerken ünü dünyaya yayılan Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’yi de atlamamak lazım. Osmanlı’ya has mimari stilin ilk örneklerinden biri olan Yeşil Cami, iç dekorasyonundaki çini işlemeleri ile ünlü. Caminin adı gibi bulunduğu Yeşil semtinin adı da caminin bir zamanlar var olan minare işlemelerinin renginden geliyor.

Şu anda öyle değil, ancak yine de gittiğinizde çok iyi korunmuş iki mimariyi izlemek insanı mutlu ediyor. Yeşil Cami de Bursa’daki diğer tarihi yerler gibi, 1400’lü yıllara dayanan bir geçmişe sahip. Yıldırım Bayezid’in oğlu Sultan Çelebi Mehmet’in isteği ile yapılan cami, işlemeleri ile birlikte 1424 yılında tamamlanmış; halen aktif.

Cami aynı zamanda bir hükümet konağı olarak tasarlandığı için, eskiden hem devlet görüşmelerinin de gerçekleştiği hem de ibadet edilen bir yapı olma özelliği taşıyor. Bugünkü turistik değerinde tabii ki içindeki çini süslemeleri de büyük önem taşıyor. Girip de gezmek şart. Caminin olduğu alana gelmişken, buraya ‘külliye’ niteliği kazandıran ve şu an Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan Sultaniye Medresesi’ni de görebilirsiniz. Buradan sonra, istikamet Bursa’nın bir diğer anıtsal yapısı Yeşil Türbe’ye geçeceğiz.

Bursa’nın 600 yıllık Yeşil Türbe’si, hayatımda gördüğüm en güzel çini işlemelerine sahip mimari belki de. 1421 yılında yine Sultan Mehmet Çelebi tarafından yaptırılan türbe içinde Sultan’ın ailesi ve kendisine ait 8 sanduka bulunuyor.

İznik çini sanatının muazzam örneklerini sergileyen Yeşil Türbe, Osmanlı mimarisinde tüm duvarları çini ile işli olan tek türbe ve bu yüzden de çok değerli. Tabii, orijinal çiniler onarımlar esnasında yenilendiği için sayıca azalmış ama yine de görülebiliyor. Söz buraya gelmişken, Bursa’daki cami ve türbe ziyaretleriniz için kadınların yanlarında eşarp ya da fular taşıması iyi olur.

12. Emir Sultan Cami:

Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’den sonraki durağımız da Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Fatma Hatun’ın eşi Emir Sultan adına yapılan Emir Sultan Camisi. Gezdikçe Evliyalar Şehri unvanıyla birlikte sayısız cami ve türbeye ev sahipliği yapan Bursa’nın önemli yapılarından biri de burası. Cami, dev servi ağaçlarının hemen altındaki Emir Sultan Mezarlığı’nın yanında. Koca yeşil ağaçların yanındaki girişi gerçekten çok etkileyici, huzur bulmamak elde değil. Sekizgen kasnak üzerine kurulu tek kubbeli caminin yapımı 1507 yılında tamamlanmış, hala aktif bir ibadet merkezi.

Yeşil Cami ve Türbe’nin yanı sıra Emir Sultan’ın mimarisinde de İznik çinilerini görebilirsiniz. Bursalı arkadaşım Gözde, sohbetimiz esnasında düğün ve sünnet törenleri öncesi ailelerin buraya gelip dua ettiğini söylemişti. Gittiğimizde gördüğümüz çocuklu ailelerden anladık ki gerçekten de hala bazı inanışlar devam ediyor.

13. Uludağ:

Mevsimlerden kış, aylardan Ocak ve Şubat olduğunda, pofuduk karın keyfini sürmek için Cumalıkızık sonrası, teleferikle Uludağ’a çıkmak da bir alternatif olabilir. Bunun için Teferrüç durağına giderek, gidiş-dönüş öğrenci 27 TL, tam 38 TL ödeyip 20 dakikada Uludağ’a ulaşabilirsiniz. Burada sıcacık bir saleple kayak yapan kalabalığı izlemek de oldukça eğlenceli oluyor. Uludağ’a gitmenin bir diğer klasiği de soğuk havaya aldırmadan tabii ki  sucuk ekmek klasiğini gerçekleştirmek!

Bursa ile ilgili diğer tüm fotoğraflarıma Instagram hesabım @nesemcelikkayadan #journavelbursa etiketine tıklayarak ışınlanabilirsiniz. Herhangi sorunuz olursa, sizleri Instagram hesabımın mesaj bölümünde bekliyorum! Şimdiden iyi gezmeler!

Diğer Bursa Yazıları:

BURSA’DA İSKENDER NEREDE YENİR: BURSA’NIN EN İYİ İSKENDERCİLERİ